1. Bölüm - Sanayi İhtilalini Türkiye Başlatabilirdi
      1. Osmanlı Toplum Düzeni
      • Çağdaş Uygarlık Düzeyinin Üstündeydik
        • Gerek Selçuklu, gerek Osmanlı çağının çok ilerisinde bir toplum düzenine sahipti.
          • Fransız kralı bizden borç istemekteydi.
          • Akdeniz adaları ve İtalya açlıktan ölmemek için bizim buğdayımıza muhtaçtı.
          • İngiliz Kraliçesi, yün boyama tekniğimizi çalmak için İstanbul’a ajanlar gönderiyordu.
          • Kral Henry VIII, Türk hukuk yapısını incelemek üzere Türkiye’ye heyetler gönderiyordu.
        • Asya Üretim Tarzı Nedir
          • Marks tarafından ortaya atılan, yeterince geliştirilememiş bir kavramdır.
          • Marks sınai (sanayi ile ilgili) kapitalizimin neden Doğu’da değil de Batı’da oluştuğuna dair kanıt aramaktaydı
          • Kısaca Asya üretim tarzı özel mülkiyetin olmadığı, köylerin kendine yeten hücreler olduğu bir ekonomik modeldir.
            • Marks ve Engels, François Bernier’in Türkiye, İran ve Hindistan’da özel toprak mülkiyetinin olmadığına yönelik yanlış tezinden fazlaca etkilenmişler ve doğu toplumlarının kapitalizme geçemeyişini buna bağlamışlardır. Ancak bu yanlış bir önermedir.
          • Yanlıştır çünkü Osmanlı’daki dönemin Türk çiftçisi tapuyla tasarruf etmekte ve tasarruf hakkı çocuklarına da geçmektedir. Özel mülkiyete hayli yaklaşmış bir toplumsal yapı söz konusudur. Yaklaşmış ama henüz ulaşmamıştır çünkü sipahi tarafından verilen toprağa bağlı olmak zorunda olan bir köylü vardır. Avrupadaki serf gibi reaya da ürettiği ürünün bir kısmını arazi sahibine vermek durumundadır.
        • Anadolu Tüccarı
          • Osmanlı Türk devleti, İpek yolunda kurulmuştur.
            • Doğu ve Batıyı bağlayan bu tarihi ticaret yolu, daha Selçuklular zamanında kervansaraylarla donatılmış, yaygın bir güvenlik ve posta sistemiyle desteklenmiştir.
            • Bu yol üzerinden geçen transit metalarından alınan türlü haraç ve resimler (vergi) ve bu yol üzerindeki bölge halkının ticarete katılmasıyla dönemin Anadolusu gerçek bir nakliyeci ve tüccar memleketidir. Dönemde:
              • Gaziantep bir ayakkabıcılık şehridir
              • Maraşta demircilik sanayii gelişmiştir - nal, mıh, çivi, zincir, gem (atı yönlendirmek için ağzına takılan demir araç), silah vs. üretilmekte ve satılmakta, Berit dağındaki zengin demir madenleri layıkıyla kullanılmaktadır
              • Konya ve Afyon’a kadar olan sahada keçecilik (keçi kılından kumaş üretimi) vardı
              • Sivas’ta şal dokunuyordu
              • Uşak’ta halı yapılıyordu
            • Demek ki dönemin Anadolusu orta çağdan modern çağa geçişte önemli mesafe kat etmişti.
          • Türk devletleri mükemmel bir ticaret örgütü kurmuştu
            • Derbent örgütü yol ve köprülerin iyi halde olmasını sağlıyor, can ve mal güvenliği garantileri veriyordu. Kimsenin canına ve malına bir zarar gelmemesi için önlemleri alıyor, gelen durumlarda da tazminatı layıkıyla ile karşılıyorlardı.
            • 30 kilometrede bir kervansaraylar ve hanlar vardı.
            • Köyler fazlasıyla gelişmiş, büyümüştü (Marks’ın tezine zıt)
              • Konya’nın Karapınar köyünde cami, imaret (yoksullara yiyecek dağıtan hayır kurumu), han, hamam, iki değirmen, tam 39 dükkan vardı
              • Eskişehir’deki Kızılkilise köyden kasabaya evrilmişti
            • Evliya Çelebi Anadolu’nun her yerinde beş yüz haneyi aşan köylerden
              • 1608’de Türkiye’yi dolaşan Ermeni Simeon, bin haneyi geçen Sivas köylerinden söz etmektedir.
        • Göçebe Türk Efsanesi
          • Batı tarihçilerinin Göçebe Türk iddialarının tam tersine Osmanlı başından itibaren büyük şehirlere dayanmıştır. Tokat, Amasya, Ankara, Bursa, Edirne, İstanbul, Filibe, Sofya, Üsküp, Selanik - döneminde hepsi ticaret merkezleridir.
          • Dönemde(15. ve 16. yüzyıl) nüfus şehirlerde büyük artış göstermiştir.
              1. yüzyılda İstanbul’da nüfus 1 milyon, Edirne’de nüfus 200 bin, Sivas’ta 150, Kayseri’de 95’ken Manchester’da 20 bindir!
          • Demek ki dönemin Osmanlı Devleti, hem ticaret, hem şehir hayatı, hem güvenlik anlamında Batı’dan çok daha öndedir.
        • Sipahi Ve Köylü
          • Sipahi = devlete memur, köylüye efendi
          • Köylü tanımı ise biraz daha ilginçtir, Osmanlı köylüsü Marks’ın bahsettiği Asya tipi köylüsü değildir, ancak Avrupada’ki serf gibi de değildir, sınırlı da olsa çocuklara geçen bir özel mülkiyet hakkı vardır. Üretim tarzı bakımından ise serfe yakındır. Özgür köylü iddiası ise abartılıdır. Dolayısıyla Avrupanın köle serfi ile tam anlamıyla özgür köylü arasında orijinal Osmanlı tipi bir yerdedir. Osmanlı Kanunlarından birkaç maddenin durumu iyi özetlediğini düşünüyorum:
            • Sipahiler sık sık reayalarını teftiş ederek namaz kılmayanları, şarap içenleri mahkeme kanalları ile cezalandırmalıdır.
            • Sipahi reayanın kızını reayanın rızası olmadan evlendiremez.
            • Sipahinin teftişe gittiğinde reayanın evinde üç günden fazla kalarak onu sıkboğaz etmesi yasaktır.
            • Göründüğü gibi reayayı üretmek zorunda bırakan ve sınırlayan, ancak bir miktar özgürlükte veren, dönemin çok ilerisinde haklar veren bir sistem mevcuttur.
          • Kapitalizme geçişin anahtarı olan özel mülkiyete “kanuna uydururak” kayış söz konusudur.
          • Döneme “Prekapitalist Düzen” denebilir.
        • Kapitalizme Geçebilecek Miydik
          • Prekapitalist düzen içinden kapitalizme geçilmesi için gereken şartlar
            • toprağa bağlı köylünün bu bağlılıktan kurtulmaya başlaması
            • uzlanlaşmış bir şehir zanaaatının varlığı ve serbestleşmesi
            • ticaret ve tefecilikten sağlanmış nakit servet birikimi
        • Zenginleşen Köylüler
          • “kudretli reaya”
            • elinde para biriken köylüler oluşmuş idi
        • İlk Türk Kapitalistleri
          • Dönemde çeşitli büyük sermaye sahini iş adamları oluşmuştur. Kitaptan iki örnek:
            • Hace İshak - kumaş ve elbise tüccarı
            • Çuhacı Hacı - çuha (tüysüz yün kumaş) tüccarı
          • Bu işadamları aralarında birleşerek şirketler kurmuş, ticari krediler vermiş, çiftlik ve zirai tesisleri kurmuştur.
          • Prof. Barkan’ın raporuna göre bu kapitalistler sermayelerinin
            • yüzde 40’ını tüccar ve sanayicilere açılan kredilere
            • yüzde 30’unu tarım ticaret ve sanayi yatırımlarına
            • yalnızca yüzde 13’ünü meskene yatırmışlardır.
          • Bügünkü özel sektör yatırımlarının yarısından fazlasının meskene gittiğine bakılırsa, ilk Türk kapitalistleri bugunkülerinden çok daha vizyonluymuş!
        • Tarımda Büyük Çiftlikler
        • Köylerden Şehirlere Akın
        • Türkiyenin Vakıf Bankaları ve Et Bank
          • Osmanlı faize karşı değildi, yalnızca yüzde 15 altında tutmaya gayret gösteriyordu
          • Devlet bazı tefecileri İstanbul’a getirmiş ve İstanbul’un et ihtiyacını karşılamak için 20 bin altın flori (para) sermayeli bir Et Bank kurdurmuştur.
          • 1580’de sadece Bursa’da 609 vakıf ciddi paralar işletiyor ve ciddi bir faiz kazancı elde ediyordu.
          • Bursa’da durum buysa İstanbul’da çok daha aktif bir bankacılık sistemi olduğunu düşünmek makul olur. Demek ki dönemin Osmanlı’sı bankacılıkta da gelişmiştir.
          1. Yüzyıl Başında Türk Sanayii
          • 1638’de onlarca sektörde 50 bine yakın kişi çalışmaktaydı.
          • Peştemal kumaşı yapan bir iş yerindeki kişi sayısı 400’ü geçmişti!
        • Bilim ve Teknikte Türkiye
          • Tarım
            • Kuru ziraat teknikleri
            • Karabasan
            • Sulu ziraat teknikleri
            • Tarlalaların sulanması için su depoları
            • Hububat hasadı için düvenler (harmanda ekinlerin (buğday, arpa, yulaf, vb.) tanelerini sapından ayırmak için kullanılan, önüne koşulan hayvanlarla çekilen, alt yüzeyinde keskin çakmak taşları çakılı olan kızak biçiminde araçtır)
            • su ve rüzgar enerjisi
          • Ağır toplar ve bu topları Mısır’a kadar götürebilmek Osmanlının Bilim ve Teknik kabiliyeti hakkında fikir vermektedir.
            1. yüzyılda Türkiye her türlü bağnazlıktan uzaktı, Batı’da dini baskılar sebebiyle barınamayan bilim adamlarına kucağını açmaktaydı.
            • Avrupada barınamayan Yahudiler huzur içerisinde yaşayabildiği yere, bilgilerinden yararlanmaya hazır Türkiye’de koşmaktaydı.
          • Kısaca, hangi açıdan bakarsak bakalım, 16. yüzyılda Batının çok ilerisindeydik.
      1. Doğu Üstünlüğünden Batı Üstünlüğüne Geçiş
      • Batı Mucizesinin Anahtarı
        • Toynbee ve birçok Batılı yazar Türkiyenin değil kendilerinin kapitalizme geçişini göçebe toplum yapımıza bağlamaktadır. Ama bu önceki bölümde anlattığımız gibi açıkça yanlıştır ve üzerinde durmaya da lüzum yoktur.
        • Bir kısmı maalesef bizim aydınlarımız tarafından da benimsenmiş olan başka batılı tezler de ırk üstünlüğünden, Müslümanlığın bizi limitlemesinden, Hristiyan uygarlığından bahseder. 16. Yüzyılda faizle krediler veren bankalar kurmuş Osmanlı’yı Müslümanlık o zaman sınırlamamıştır da sonradan neden sınırlamıştır? Bu tezlerin hepsi hikayedir. Geçelim.
      • Batının Büyük Talanı
        • Batı neden ön aldı?
          • Amerikalı Prof. Baran’a göre coğrafi mevkii ve doğal kaynaklar bakımından ticaret yaptığı ülkelerden fakir oluşu sayesindedir.
          • Atlantik kıyısındaki Batı’da denizcilik erkenden gelişmiştir. Baharat, çay, Doğu kumaşları ve değerli madenlere sahip olmadığı için deniz ticaretinde uzmanlaşan Batı, bu sayede coğrafi keşifleri yapabildi.
          • Amerika’nın keşfi, Afrika’dan dolaşarak Asya’ya ulaşılabilmesi, Atlantik ve Pasifik’in bağlanması öteki kıtaların Avrupalılar tarafından barbarca talan edilmesine yol açmıştır.
          • Bu öyle bir talandır ki sadece Amerikalı ve Asyalı uygarlıkların zenginliklerini, altın ve gümüşünü yağmayla kalmamış
            • uygarlıklar yok edilmiş (İnka, Aztek vb.)
            • 900 bin Afrikalıyı Amerika’ya götürmüşler,
            • 5 milyona yakın Afrikalıyı öldürmüşler
            • sonraki yıllarda hızlanan bu köle ticareti Afrika’yı 60 milyon insandan etmiştir
          • Bu talan karşısında fetihçi Osmanlının ganimet ve haracı çok masum kalmaktadır!
          • Bu talan ile bir anda Batının eline geçen korkunç zenginlik, onları kapitalizme geçiş yarışında önümüze geçirmiştir.
      • Tarihsel Hareketin Rolü
        • Batının zenginleşmesi Türkiye’yi buhrana sürüklemiştir.
      • Tehlikenin Okyanuslarda Yattığını Anlamıştık
        • Buhran, Doğu Batı ticaret yolunun okyanuslara kaymasıyla hissedilmiştir.
          1. Yüzyıl Osmanlı Paşaları işin nereye gittiğini anlamış, sultanları uyarmış, önlemler alınsa ve rekabete girişilse de Osmanlının Süveyş donanması Portekizliler tarafından yok edilmiş, Atlas Okyanusuna açılış girişimleri başarısız olmuş, Don ve Volga nehirlerini bir kanalla birleştirme fikri (Karadenizi Hazar Denizine bağlamak için) ve Süveyş kanalını açma projeleri de başarıya ulaşamamıştır.
        • Sonrasında başımıza işler açan ve hepimizin şikayetçi olduğu kapütülasyonlar dahi bu ticaret yolunun kayışı sürecini yavaşlatmak için verilmiştir.
      • Yeni İş Bölümüne Doğru
        • Altın ve gümüş bolluğunun Avrupa’da yarattığı hızlı enflasyon Türkiye’yi de etkilemiş ve fiyatların çok düşük kaldığı Türkiye Avrupa için bir hammadde pazarına evrilmiştir.
        • Eskiden Türkiye’den kumaş alan Avrupalı, artık ipek almaya başlamıştır. (üründen hammaddeye)
        • Artık bunları dokur olmuş, dış pazarlarda Türkiye ile rekabete başlamıştır.
      • Devlet Buhranı
        • Ekonomik gerileme, sadece İstanbul’da 1 milyon insanı beslemekle yükümlü devleti buhrana sürüklemiştir.
      • Celali İsyanları
        • Deniz üstünlüğünü sağlama çabaları daha Kanuni zamanında başarısız kalmıştır.
        • Sömürgelerin altın ve gümüşüyle zenginleşen Batı devletleri, artık ateşli siahlarla donatılmış profesyonel ordular besleyebilecek kudrete erişmiştir.
        • Ardı kesilmeyen uzun ve pahalı seferler, Osmanlının para sıkıntısını arttırmaktan başka sonuç vermemiştir.
        • Savaş üstünlüğünü yitiren merkez ordusu, iç politikada da sorun olmaya başlayacaktır.
        • Para sorununu gidermek için başvurulan yeni tedbirler toprak düzenini alt üst etmiştir. Sipahileri tasfiye edip iltizam yolu ile toprağın mültezimlere bırakılması, sipahi ve köylü arasında var olan ortak kazanç temalı pozitif ilişkiyi yok etmiş, yatırdığı parayı bir an önce çıkarma endişesi içindeki vurguncu mültezimler köylüyü insafsızca sömürmüş, toprağını bırakan köylünün sayısı çoğalmıştır.
        • Büyük sayıda köylü delikanlılar sokağa dökülmüştür. (Levent)
          • Bu leventlerin çığu suhte (medrese öğrencisi) ve sekban (bey kapısında asker) olmuşlardır.
          • “Softa kılığına bürünmüş işsizler ordusu”
          • Celali isyanlarının vurucu gücü leventler olmuştur.
            • Leventler köyleri basmış ve kanlı yağmalara girişmişlerdir.
          • Paşalar, yeniçeri ağaları, tımar sahipleri, bölükbaşılar Celali eşkiyası olacaktır. Leventler bazen celali eşkiyaları, bazense asayiş kuvvetleri adına, kim daha çok pay verirse onun için çalışacak ve yağmalar yapacaklardır.
          • Mesele öyle bir boyuta evrilmiştir ki padişah adalet fermanı vererek ASAYİŞ KUVVETLERİNE KARŞI köylülerin milis kuvvetleri kurarak kendilerini savunmasını buyuracaktır.
          • Anadoludaki o çok gelişmiş köy hayatını alt üst eden Celali isyanları, resmi sıfatlı kişilerin, işsiz köy delikanlılarını kullanarak köylere karşı giriştikleri haydutluktan ibarettir.
          • Köylerde kurulmuş milis güçler de bir süre sonra köylüye zulmetmekte Celali birlikleri ile yarışmaya başlayacaktır.
          • Bu dönem öyle bir dönemdir ki eline silah almış herkes ittifak halinde köylüye zulüm etmiştir.
        • Orda Bir Köy Var Uzakta
          • Bu ortamda köylüler köylerinden kaçmış, atlıların, celalilerin ulaşamayacağı ücra yerlere ulaşmış, bugüne ulaşan köylerin büyük kısmı da bunlar olmuştur. Celali İsyanları öncesi ticaret ve üretim merkezi olan köylerin birçoğu yıllar içerisinde yok olmuştur.
          • Bütün Anadolu, bir daha kendine gelemeyecek şekilde etkilenmiştir. Kişisel görüşümdür ki Celali İsyanları Osmanlı döneminde başımıza gelen en korkunç şeydir.
          • Fakirlik, vergiler ve can güvenliğinin yok olması Anadolu köylüsünü mahvetmiş, Anadolulu en ücra yerlerde gizli ev demesi güç sığınaklarda yaşamaya başlamıştır.
          • “Ne istiyorsunuz ağalar, para mı? Yok. Pusat mı? Yok. Giyim kuşam mı? Yok. Yatacak, yakacak mı? Yok. Size konak, hayvana ahır mı? Yok. Yiyecek mi, yem mi? Allaha şükür o da yok.”
        • Derebeyleri Sahnede
          • Yalnız zorbalığın geçer olduğu bu ortamda bazı zorbalar sivrilmiştir.
          • Hükümdar ardı kesilmeyen savaşlarda bir miktar vergi toplamak telaşında olduğu için bu zorbalara sığınmıştır.
          • Resmi sıfatla zorbalığı birleştiren bu kişiler eyaletlerde yönetime hakim olmuşlar, halka keyfi vergilerle zulmetmiş, birbirleriyle savaşmış, yer yer Osmanlının merkezi hükümetine kafa tutmuşlardır (Kavalalı).
          • Sorunu teşhis eden hükümdar 1786 yılında ayanlığı iptal edip 16. yüzyıldaki kethüdalık sistemine geçmeye çalışsa da eşkiyalar müsaade etmemiş ve imparatorluk yalnızca dört sene sonra ayanlığı geri getirmek zorunda kalmıştır.
          • Ayanlar güçlenmiş, merkezi devlet zayıflamış, nerdeyse çökme aşamasına gelmiştir.
        • Bir Utanç Belgesi: Sened-i İttifak
          • Ayanlar o kadar güçlenmiştir ki yeni kurulan Nizam-ı Cedit ordusuna muhalefet için Edirne’de toplanmış, ayanların korkusundan Rus Savaşında padişah yeni Nizam-ı Cedit ordusunu kullanmaya cesaret edememiş, Ayanlar sadrazamın bile cepheye gelmesini istememiş, savaştan sonra Osmanlı ordusunu erzaksız bırakarak sadrazamı zorla Edirne’ye döndürmüşlerdir. Nihayet bu ayanlardan tarihe yenilik taraftarı diye geçen Alemdar Mustafa Paşa 15 bini aşan kuvvetiyle İstanbul’a girecek, Mustafa’yı indirip II. Mahmut’u tahta geçirecek, kendini zorla sadrazam yaptıracak ve bu zorba derebeylere imtiyaz sağlayan zorbalık meşrulaştırıcı Sened-i İttifak’ı padişaha zorla imzalattıracaktır.
          • Yazıktır ki ülkemizde bu belgeye despot padişahın yetkilerini sınırlayan yenilikçi bir belge olarak bakanların sayısı az değildir.
          • II. Mahmut ele alacağı ilk işlerden birisi ayanlığın ortadan kaldırılmasına çalışmak olacaktır.
        • Derebeyi Feodal Bile Değildir
          • Derebeyi Avrupa Feodali bile değildir. Hiçbir tarihsel sistemde karşılığı veya meşruluğu olmayan bir kategoridir. Osmanlı Batının önündeyken, bir anda zenginleşen ve yeni yollar keşfeden Batı karşısında buhrana düşecek, aldığı önlemler tımar sistemini çökertecek, Celali isyanlarına sebep olacak ve 18. yüzyılın sonunda 16. yüzyılda çok önünde olduğu Batının o halinin bile gerisine düşecektir
      1. Türkiye’de ve Japonya’da Batılılaşma
      • Japonya Kalkındı, Türkiye Neden Kalkınamadı?
        • Sömürgeleşme tehlikesine karşı ilk tepki gösteren ülke, Doğu ve Batı arasındaki köprü konumundaki Türkiye olmuştur.
        • Türkiye
          • Batı usullerini benimseme ihtiyacını hissetmiştir. Devlet Hizmetine alınan batılı teknisyenlerden yararlanılmıştır.
          • İdare ve orduda reform düşünceleri Lale Devrinde doğmuştur.
          • Batı tipi ilk okul Hendesehane 1734 yılında (Geometri okulu) kurulmuştur.
          • Batı kitapları dilimize çevrilmiştir.
        • Japonya
          • Aynı yıllarda Japonya tam bir orta çağ karanlığı içindedir.
          1. Selim ve 2. Mahmut zamanında ise çok daha ciddi reform girişimleri yapılmıştır.
          1. Selim yarardan çok zararı olan yeniçeri birliğini tasfiye edip yerine yeni ordu Nizam-ı Cediti getirmek istemiştir.
          1. Mahmutun reformları da aynı yöndedir.
          • Bu iki padişahın reform girişimleri asla aşağıdan gelen bir baskıdan ötürü değildir. Reformlar Batıyla yeniden yarışabilmek amacıyla, padişahların inisiyatifiyle yapılmaktadır. Bu da bu padişahları benim gözümde çok değerli yapar.
        • Padişahların reform girişimindeki en büyük engelleri bu yeni kirli düzenin temel taşları olan ayanlar, yeniçeriler ve ulemalar olmuştur.
        • Üçüncü Selimin saltanatının sonunu Nizam-ı Cedit girişimine tepki gösteren eşkiya yeniçeriler getirmiştir. İkinci Mahmut ise daha akıllı davranmış ve onbinlerce yeniçerinin katlini göze alarak yarım işi tamamlamış ve modern orduyu gerçekleştirmiştir. Modern ordu sadece Batıyla savaşmak için değil içerde de reformları sağlıklı biçimde uygulamak için gerekliydi.
        • Modern ordunun kurulmasından sonra Mahmut reformları seri biçimde gelmiştir. Asi derebeylerini ortadan kaldırmıştır. İmparatorlukta yeniden, her türlü gelişmenin ilk şartı olan can ve mal güvenliğini geri getirmiştir.
        • İki akıllı ve cesur padişah da meselenin ticari olduğunu anlamıştır.
        • Sultan Selim devlet adamlarının Avrupa ile rekabet için en az bir ticaret gemisi almasını zorunlu tutmuştur. Avrupayla ticaret yapan Müslüman tüccar sınıfı yaratılmaya ve güçlendirilmeye çalışılmıştır. İmparatorluğun tüccarları yabancı tüccarlara karşı korunmuştur.
        • III. Selim, yerli malı kullanımını da teşvik etmiştir.
          • “Ben daima İstanbulkari, Ankarakari kumaş giyerim. Devlet ricalim ise hala Hindkari ve İrankari kumaş giyer. Memleket kumaşları giyerlerse, memleket malı revaç bulur.”
        • II. Mahmut 1838’de tarım, ticaret, sanayi ve bayındırlık bakanlıklarını kurdurmuştur.
        • Terhis edilen askerlere kömür arattırmış, bulurlarsa mükafatlandırılacaklarını söylemiştir.
          • Uzun Hasan da 1829’da Ereğli’de kömürü II. Mahmut’un bu girişimiyle bulmuştur. :)
      • Başlık ve Çatal Bıçak Devrimleri
        • Reform arzusu güçlü ve içtendi. Batı bir sürü kalemde taklit edilmiş, önceki düzenin yuvaları yeniçeri, ulema ve ayanlar yok edilmiş, memlekette can ve mal güvenliği yeniden sağlanmış idi.
        • İngiltere ve Fransa’da hareket aşağıdan olduğu için devletin yapması gereken tek şey yeni kapitalist düzene yaslanmaktı. Ancak Osmanlı’da reformlar üstten olduğu için devletin yaslanacağı bu yeni sınıfı da yaratması gerekiyordu. Devlet, kendisi sanayici olduğu gibi memurlarına da ticarete atılmayı teşvik etmiş, III. Selim yüksek memurlarından armatör yapmak dahi istemiştir.
        • Selim ve Mahmut’un yürüttüğü bu hareket neden başarılı olamadı? Kendi haline bırakılsa, mutlaka başarılı olacaktı, nitekim bu harekete bizden 70 sene sonra başlayan Japonya kapitalist evrimini başarıyla tamamladı. Ama biz tamamlayamadık. Neden olduğunu araştırmadan önce gelin Japonya neymiş, ne yapmış bir bakalım.
      • Batıya Kapalı Japonya
        • Türkiye yeni bir düzene geçmeye çalışırken Japonya Orta Çağ karanlığında yaşıyordu. İmparator bir kukladan ibaretti, imparatorluğu bir cins tam yetkili başbakan diyebileceğimiz Şogunlar yönetiyordu.
        • 1603-1868 döneminde Tokugava ailesinin Şogunları dış aleme karşı bir demirperde politikası izledi.
        • Dönemin Japonyasının bağnazlık seviyesini anlamak için şu hikayeye bakalım:
          • Şogunun erkek çocuğu olmamaktadır. Rahiplere başvurmuştur, rahipler önce para bağışlamasını, büyük dini törenler yapmasını söylemiştir ama rahipler ne dese yapsa da yine erkek çocuğu olmamıştır. Bunun üzerine rahipler, geçmişte yaptığı bir kötülük yüzünden çocuğu olmadığında karar kılmıştır. Anlaşılmıştır ki Şogunun suçu köpek öldürmektir. Bunun üzerine 1687 yılında köpek öldürme yasağı çıkarılmıştır. Yasak çocuk olmadıkça genişletilmiş ve işin sonunda herhangi bir hayvan öldürmenin cezası idam, kötü muamele etmenin cezası ise sürgün ve hapis olmuştur. Her köpeğin doğum ve ölümü takip edilmiş, kayıp köpekler araştırılmıştır. Tavuk ve kasap dükkanları kapattırılmış, köylünün tarlalarını vahşi hayvanlar basmış, köylü ise hayvan öldürmek yasak olduğu için müdahale edememiştir. Ata binmek eziyet sayıldığı için yasaklanmış, nakliyat insanlar tarafından yapılmıştır. 1709 yılında yalnız Tokyo’da genel af üzerine serbest bırakılan hayvan suçlusu sayısı 6737 kişidir. Tüm bu delilik karşısında halkta hiçbir isyan olmamıştır. Halk baskılar karşısında ümitsiz ve yılgındır.
        • Japonya tabii kaynaklar bakımından da fakir bir ülkedir. Dolayısıyla kapitalist devletler Japonyayı bir hammadde pazarı olarak görmemiştir.
        • Tüccarlar ve yabancılara kötü gözle bakılmaktaydı.
        • 1808’de bir İngiliz gemisinin toplarını Nagazaki’ye çevirerek erzak istemesi Japonya’yı uyandırmıştır. Japonya direnmiştir ve yabancı düşmanlığı sayesinde batıyla ticarete de girişmemiştir. Kısa bir dönem batıya ticari imkanlar sunulsa da bir süre sonra imparatorun bir fermanıyla tüm yabancılar ülkeden kovulmuş ve batı yanlısı danışmanı öldürülmüştür.
        • 1868’de Batı aleyhtarı Roninlere dayanarak iktidara gelen İmparator Meiji, kendisi batılılaşma yoluna gidecek, halkı sömürmeye devam ederek devlet eliyle sanayileşecek, sonra bu sanayileri yok pahasına kişilere devredecek ve batıyla yarışabilecek kapitalistler yaratacak, Japonya’nın kapitalist evrimini tamamlayacaktır.
        • Bu sayede Japonya 1878-1942 yılları arasında sanayi üretimini 13 kat çoğaltacaktır.
        • Her ne kadar ekonomik gelişme sağlansa da halkın yaşadıkları itibari ile Japon kalkınmasının arzu edilir olduğu tartışılır.
      • Japon Mucizesinin Sırrı
        • Japonya Sınai Kapitalizme geçen Avrupa dışı tek ülkedir. Neden Türkiye başaramamıştır da Japonya başarmıştır?
          • Talih :)
            • Çünkü Japonya doğal kaynaklar bakımından fakirdi ve uzun bir süre batının ilgisini çekmedi. Ne Afrikanın madenlerine, ne Hindistan’ın efsanevi zenginliklerine, ne de Güney Amerika’nın altınına ne de Çin’in sınırsız sanılan pazarlarına sahipti Japonya.
            • Bu durum yabancı düşmanlığıyla da birleşince Japonya bir açık pazar haline gelmemiştir.
            • Batılı devletlerin zulümlerine şahit olan Japonya modern ordu konusunda da aceleci davranmış ve halkına tröstler için zulmederek kapitalist devrimini dünyaya kapalı biçimde tamamlayabilmiştir.
        • Almanya’nın Kalkınması
          • İngiltere ve Fransa harici her ülke kapitalist devrimini Japonya gibi tepeden inme yapmıştır. Almanya da bunlardandır.
        • ABD’de Kalkınma
          • Kuzey Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi yerlerde Avrupalılar boş topraklara yerleştikleri için feodalizmin aşılması güç engelleriyle hiç karşılaşmadan başından itibaren kapitalist yapılara sahip olmuşlardır.
        • Marks, Engels ve Serbest Ticaret!
          • Serbest ticaret, en gelişmişi uçuran, kalkınmasını tamamlamamış toplumlarda ise var olan kalkınmayı da yok eden bir garabettir. İngiltere, tüm dünyayı, pek çoğuna sefalet getirecek bu serbest ticaret doktrinine ikna etmeyi birinci hedefi haline getirmiştir.
          • Marks, dünya genelindeki kaçınılmaz toplumsal ihtilali hızlandıracağı gerekçesiyle serbest ticareti savunur.
      1. Emperyalizmin Boyunduruğunda
      • Türkiyenin İdam Fermanı
        • Türkiye’yi İngiltere’nin bağımlı tarım ülkesi haline getirmek için İngiltere politika üstatlarının çabalarına dahi ihtiyaç duymadı. Serbest ticaret doktrinini Osmanlı devlet adamlarına öyle kolayca kabul ettirdiler 1838’de. Böylece Türkiye ileri Avrupa ekonomisinin açık pazarı haline geldi ve III. Selim ve II. Mahmut’un açtıkları kendi yolunda devam edebilse tamamlanması mümkün görünen yol kapanmış oldu.
        • Türkiyenin coğrafi konumu Avrupa ülkelerinin hepsinden değerlidir. Türkiyenin bugün üzerinde olduğu bu kadim topraklar dünyanın ilk medeniyetlerinin kurulduğu yerlerdir, ilk insanlar tam da buraları seçmiştir. Hem kıtaları birleştirici rolü hem iklimi ile Türkiye toprakları çok değerlidir. Avrupa’nın 1000 yıllık ehlisalipinden bahsetmek herhalde yanlış olmaz.
        • Nitekim Selim ve Mahmut’un reformları Avrupa’da büyük telaş uyandırmış, 1. Nicolas başkanlığında toplanan Rus Gizli Komitesi her türlü çareye başvurarak bu reformları engellemek gerektiğinde karar kılmıştır.
        • Reform dönemlerinde dahi Türkiye Avrupa’nın birincil hedefi olmuştur. Burada Osmanlı’nın iyi dönemlerindeki agresif politikasının etkisini yadsımak yanlış olacak olsa da Batı agresifliğinin çok bir sebebe ihtiyacı olmadığını İnkaların tecrübelerinden az çok anlayabiliyoruz.
        • Ne yazık ki “Büyük” Reşit Paşa Türkiye’nin idam fermanını kalkınmanın yolunu açacak bir belge diye öylece imzalayacaktır.
        • Serbest Ticaret Anlaşmasından sonra Osmanlı Devleti ancak kendinden çok daha güçlü Avrupa devletleri arasında denge politikası yürüterek kalabildiği kadar hayatta kalabilecektir.
      • 1838 Antlaşması Nedir?
        • İngiliz dışişleri bakanına göre “Capo d’Opera”, yani şaheserdir.
        • Osmanlı İmparatorluğu’nu Serbest Ticarete en ileri derecede açmaktadır.
        • Türkiye artık 1929 yılına dek gümrük özgürlüğüne sahip olamayacaktır. Lozan’da dahi Batılılar gümrük vergilerimizi dilediğimiz gibi tespit hakkımıza karşı çıkacaklardır.
      • Açık Pazardan Gelen Batı Uygarlığı
        • Bu gümrük esareti, kapitalist gelişmenin temel şartı olan bağımsız gelişme olanağını kaldırarak sanayileşmeyi engellediği gibi, mevcut sanayinin de yok olmasına sebep olmuştur.
      • Türk Sanayii Nasıl Çöktü?
        • Türk sanayici iplik yapmak ister. Bunun için de köylüden koza alması lazımdır. Avrupalı köylünün kozasına daha çok para verir. Köylü Avrupalıya satar. Türk iplikçisi Avrupalının verdiği fiyatı verip yine kozayı alabilir. Ama bu sefer kapital elinde olan ve Türk rekabetçisinin aksine sanayii ve kapitalist devrimini tamamlamış Avrupalı, gerekirse zararına, ipliği Türk sanayiciden ucuza satar. Türk sanayici batana dek böyle gider. Rekabetçisi yok olduktan sonra artık iplikleri istediği fiyata satabilir, kozayı da istediği fiyata alabilir. Tam bağımlılık böyle oluşur.
        • İplik sanayii bir örnektir, Türkiyenin bütün sanayisi serbest ticaret anlaşması sonrasında bu model ile yok olmuştur.
      • Modern Sanayii Kurma Çabaları
        • Bu çabalar da serbest ticaret antlaşmasından ötürü verimsiz kalmıştır. Birçok fabrika Avrupanın yok edici rekabetiyle yarışamamış ve batmıştır.
        • Mustafa Kemal Atatürk (1922): Tanzimat’ın açtığı serbest ticaret devri, Avrupa rekabetine karşı kendisini müdafaa edemeyen iktisadımızı, bir de iktisadi kapitülasyon zincirine bağladı. Teşkilat ve ferdi kıymet nokta-i nazarından, iktisat sahasında bizden çok kuvvetli olanlar, memleketimizde bir de fazla olarak, imtiyazlı mevkilerde bulunuyorlardı. Temettü vergisi vermiyorlardı. Gümrüklerimizi ellerinde tutuyorlardı. İstedikleri zaman, istedikleri eşyayı, istedikleri şerait tahtında memleketimize sokuyorlardı. Bütün şuebat-ı iktisadiyemize, bu sayede hakim-i mutlak olmuşlardı.
      • Mısır Kalkınmasının Sonu
        • O zamanlar Türkiye’nin bir eyaleti olan Mısır’ın sanayisini de uymak zorunda oldukları serbest ticaret antlaşması mahvetmiştir.
      • Tanzimat Reformları
        • 1838 Antlaşması serbest ticaret şartlarını hazırlamıştır. Tanzimat ise Batı kapitalizmi yararına kurulan bu açık pazar düzeninin gerekli kıldığı idari ve mali reformları getirecektir. Batı kapitalizminin Türkiye’de yaslanmak istediği Rum ve Ermenilere imtiyazlı bir durum sağlayacaktır.
        • Tanzimat Reformları da 1838 Antlaşması gibi İngiltere tarafından empoze edilmiştir.
        • Tanzimat Reformları Türkiyenin kendisinin de el atması gereken konulardı, ne var ki açık pazar şartlarında bu reformlar Türkiye’yi sömürgeleştirmekten başka sonuç vermedi.
        • Tanzimat hareketinin baş mimarı, büyük diye anılan Mustafa Reşit Paşa, Osmanlı bürokrasisinde daha sonraları popülerleşecek yabancı bir devlete sırtını dayayarak kariyer yapma akımının öncüsüdür.
        • Lord Stratfordun anılarından Gülhane Hattı Hümayununun amacı: “Hristiyanları sultanın en hür, en gözde uyrukları yapmaktır”.
      • Batı Sermayesi Geliyor
        • Türkiye açık pazarına akan Batı emtiasını, Batı sermayesi izledi. Devlete borç vermek için yarışa giren bu tefeciler Osmanlı’da istikrazlar dönemini başlattı.
        • Bu istikraz oyunu, devletin aldığı krediyle ancak geçmiş kredilerinin faizlerini ödeyebildiği ve kullanmak için üç kuruş parasının kaldığı bir çıkmaz ile sonuçlandı.
      • Düyun-u Umumiye Nedir?
        • İstanbul’da Osmanlının Maliyesini yönetecek milletlerarası bir komisyondur.
        • Osmanlı’nın karizmasını çizdirmemek için bir devlet kurumu gibi gösterilmiştir, halbuki Batılıların ortak çıkarlarını temsil eden bir alacaklılar kurumudur.
        • Çalışanları tamamen kendi meclisinin takdiriyle atanır ve amaçları Osmanlı vergilerini toplayarak Batılılara göndermektir, ancak yine de bu çalışanlar emekli olunca Osmanlı devletinden emekli maaşı alma hakkına sahiptir!
      • Jandarmalı Tütün Rejisi
        • Reji, Düyun-u Umumiyenin bir işletmesidir.
        • Osmanlı’daki tütün imalat ve ticaretini tekeline alıp, eski bandrol sisteminden daha ucuza üreticiden alan ve daha pahalıya halka satan bir sömürü düzenidir. Fiyatlardaki saçmalık kaçak tütün ticaretine sebep olmuştur. Bunun üzerine bir cins Jandarma Örgütü kurmuş ve binlerce insanı öldürmüştür. Abdülhamid Rejiyi kapatmaya çalıştıysa da baskılar sebebiyle başaramamıştır. Daha sonra idareyi ele alan İttihatçılar da acilen para lazım olması sebebiyle bir miktar para almış ve Rejiye 15 sene daha süre vermiştir.
        • Daima para sıkıntısı içinde tutmak ve bu sıkıntıyı biraz gidererek karşılığında istedikleri politik tavizleri elde etmek emperyalizmin klasik politikasıdır.
      • Osmanlı Bankası ve Deustche Bank
        • Düyun-i Umumiye ile beraber Batı emperyalizminin Osmanlı’daki diğer iki temel dayanağı.
        • 1856 yılında İngilizler tarafından kurulmuş, 1863’te Fransızlar da katılmış, daha sonra devlete kredi vermek karşılığında Merkez Bankası yetkileri elde etmiştir! Batı’nın bankası para basabilecek, Osmanlı devleti basamayacaktır!
        • Rejinin ortaklarından olmuş, birçok sektörü tekelleştirmiş ve kar elde etmiştir.
        • 1888 yılında karşısına rakip olarak Deustche Bank çıkmıştır. Amacı aynı işleri Almanya karına yapmaya çalışmaktır.
      • Demiryolları ve Nüfuz Bölgeleri
        • Kilometre garantili demiryolları da Batılılara yaptırılmış, kimse geçmeyecek de olsa kar garantileri verilmiş, bir de bunlar Düyun’u Umumiye aracılığı ile önceden devlet gelirlerine el koyma şeklinde alınmıştır.
      • Anadolu’da Almanlar
        • Almanya Anadolu’yu yüksek nüfusunu yerleştirebileceği bir yer olarak görüyordu ve Deustche Bank’ı bu sebepten İstanbul’a taşımışlardı.
        • Demiryolları ile bölgeleri ele geçirmek, yavaşça da Anadolu’ya Alman yerleştirme planları vardı. Sultan Abdülhamid bu baskılara karşı direnmiştir.
        • İnönü: “1. Dünya Savaşını kazansalardı, onlardan kurtulmak kolay olmayacaktı. Anadolu’ya gitmek üzere gelmemişlerdi.”
      • Almanların Müslümanlığı
        • Almanlar Ortadoğu’ya yerleşme planlarını Türk kamuoyuna “İslam dostluğu ve İslamiyeti Kurtarma” adı altında satıyorlardı. Öyle ki dürüst ve vatansever bir İslamiyetçi olan Mehmet Akif bile Almanlara kanmış, şiir yazmış, yanıldığını ise Birinci Dünya Savaşından sonra anlayacaktı.
      • Türkiye’nin Paylaşılması
        • “Almanlar hisselerini almak istiyor. Bu zengin memleket, Almanların göz diktikleri olgun bir meyve gibidir.”
      • Chester Projesi
        • Sömürgeleştirilecek ülke olur da Amerika gelmez mi? Fakat petroller Türkiye’nin dışında kalınca Amerika demiryolları yapıp etrafındaki alan benim olacak modelindeki projesine olan ilgisini kaybetti.
      • Gizli Petrol Savaşı
        • Musul meselesi
          • Türkiye İngiltere ile anlaşamayınca Sovyetler’le saldırmazlık anlaşması imzalıyor ve İngiltereye göz dağı veriyor.
        • Mussolini: Türkiye Irak’a girerse Antalya’ya asker çıkartırım
        • Lord Kinros (Türkiyenin yüzde 10 petrol payı ile Musul’u İngiltere’ye bırakması):
          • Tuhaftır ki, Musul görüşmeleri sırasında uzlaşmazlığın temelinde olan petrol sorunu pek az ortaya atıldı, İngilizler sanki petrolde gözleri yokmuş gibi görünmeye çaba harcadılar. Türk Hükümeti ise, bunu ekonomik bir meseleden çok sınır işi sayıyor, petrolün memleketin ilerideki kalkınmasında oynayacağı rolü anlamamış gözüküyordu. Antlaşmada Türkiye yalnız toprak isteklerinden değil petrol üzerindeki iddialarından da vazgeçiyor, sadece petrolden alacağı yüzde 10 payla yetiniyordu. Daha sonra bu hisse de beş yüz bin İngiliz lirası kadar bir para karşılığında büsbütün bırakıldı.
          • O dönem patlayan İngiliz destekli Şeyh Said isyanı ve genç cumhuryetin İngiltere’nin petrol için her çareye başvuracağını anlaması sebebiyle ısrar etmediği düşünülebilir.
      • Boraksın Hikayesi
        • Madenlerimize de çöktüler.
        • Önce İngilizler, sonra Fransızlar bor madenlerimize çöktü ve işletmeye başladılar.
        • Bugün hala Türkiye’de bor çıkan arazileri satın alıp işletme de işletmeyen bir şirket mevcut.
      • Öteki Madenler
        • Onları da mecburen peşkeş çekmiş vaziyetteydik.
        • 1910’da Osmanlı’daki madenlerin yüzde 70’ini doğrudan yabancı devletler işletiyor, yüzde 10’unu da azınlıklar işletiyordu.
        • Çıkarılan madenin tamamı Osmanlı’da bu madenlerin kullanılacağı herhangi bir sanayi olmadığı için ihraç ediliyordu.
        • Dolayısıyla Osmanlı madenleri Batı Emperyalizminin tamamlayıcı hammaddesi konumundaydı.
      • Öteki Yabancı Sermaye Yatırımları
        • Yüzde ikisinden azı memlekete katkısı olan sanayi yatırımıdır.
        • Pek çoğu kar garantili, işgal amaçlı demiryolu yatırımıdır.
      • Tarımda Yeni Düzen
        • Türkiye’de sömürge tipi tarım çiftlikleri diğer sömürge ülkeler aksine yaygın olmamıştır.
        • Nedenleri bu konudaki sınırlayıcı kanunların baskılara rağmen yavaşça değiştirilmesi olabilir.
        • Baskıyla geçilen özel mülkiyet kanunu Rum ve Ermenilere çok kısa sürede geniş araziler elde edebilme imtiyazını vermişti. Prof. Barkan’a göre Kurtuluş Savaşına kadarki kanlı boğazlaşmalarda bunun payı vardır.
      • istanbul’da Bolluk Ankara’da Kıtlık
        • Denizaşırı ülkelerden düşük maliyetli buğday gelince Batı devletleri gümrük devletleri ile çiftçisini korumuştur. Kapitülasyon rejimi altındaki Türkiye ise bu hakka sahip değildi. Bu yüzden tarım üretiminin gelişmesi engellenmiş ve ekmeye elverişli topraklarımız boş kalmıştır. Her yıl 2 milyon altın liraya yakın para un, buğday ve pirinç ithalatına harcanmıştır.
        • Büyük şehirler buğday ihtiyacını dışardan karşılarken, Anadolu köylüsü kötü ürün yıllarında açlıktan ölmüştür. Resmi verilere göre Ankara’nın Keskin kazasına bağlı toplam 52 bin nüfüslu 160 köyde 1873-1875 arası kıtlıkta 20 bin kişi ölmüş, 7 bin kişi ise göç etmiştir.
        • Özetlersek emperyalizmin boyunduruğu altında bağımsız gelişme olanağını yitiren Türk ekonomisi, modern sanayiye kavuşmak şöyle dursun, geleneksel sanayiden dahi yoksun kalmıştır. Yabancı sermaye devletin sınırlı gelirlerine el koyarak devletin ekonomik gelişme ortamını hazırlama görevini yerine getirmesini engellemiştir. Günlük ihtiyaçlarını karşılamak için dahi borç almak zorunda kalan devlet kalkınmaya bütçe ayıramamıştır. Can ve mal güvenliği sağlanamadığı gibi üretimi teşvik eden bir vergi sistemi de oturtulamamıştır.
      1. Açık Pazar Türkiyesinde Yeni Toplumsal Yapı
      • Türk Köylüsü ağalar ve derebeylerinin kölesi vaziyetindeydi
      • Vergi satma yoluyla Duyun-i Umumiye’nin de baskısıyla köylülerden fahiş vergiler alınmakta, alınan vergilerin çok düşük bir yüzdesi devletin hazinesine girmekteydi. Zayıf devlet otoritesi özellikle II. Mahmut zamanında bu düzeni yer yer değiştirmeye çalıştıysa da başarılı olamadı.
      • Türk Tüccarları Ermeni ve Rum aracılardan bağımsız çalışamıyor, ihracat ancak bu aracılar üzerinden yapılabiliyordu
      • Türk tüccarların oranı çok düşüktü, Türk bankalarının oranı çok düşüktü, sanayi yabancıların elindeydi
      • Türk köylüsünden toprak sahibi olanların oranı çok düşüktü, ağalar ve derebeyler dışındaki Türkler ancak karın tokluğuna çalışabiliyor, tüm bu, devlet - ermeni rum aracılar - Türk ağaları zulüm üçgeninin altında, yapmadığı hasatı önceden yok pahasına satarak ailesine ancak bakabiliyordu. Açık Pazar ile Türkiyeye giren emperyalistler bazı Türk aileler ve ağaları tüm toplumu sömürmek adına kullanacak kadar zekiydi.
      • Türk köylüsü bitmek bilmeyen, 15 yıla dek sürebilen savaşlara katılmak zorundaydı, bu da savaşa katılmak zorunda olmayan Ermeni ve Rumlara avantaj sağlıyordu.
      • Emperyalizm sadece Türkler değil Musevileri de geri planda tutuyordu.
      • İstiklal caddesinin ana dili Fransızca idi.
        1. Selim toplumu sömüren Ermeni ve Rum tüccarlarla iyi mücadeleler etmiştir.
          1. Mahmut’un da iyi girişimleri olmuş (Hayriye tüccarları) ancak emperyalizm karşısında başarısız kalmıştır.
      • Osmanlı batının öyle bir esiri olmuştur ki Amerika içinde iki tane Amerikalı yaşayan Sivasa sömürü amacıyla konsolosluk kurmak istemiş, devlet engel olmaya çalışsa da aciziyeti sebebiyle olamamış, konsolos yabancılara tanınan ayrıcalıklar sayesinde ticaret, faiz ve tarım eli ile bir derebeyine evrilmiştir.
      • Yabancı Okullar:
        • 1839-1914 arasında yüze yakın yabancı okul kurulmuştur. Amaçları yabancı sermayeye personel sağlamaktır. Hatta Merzifon Koleji Direktörünün bir mektubu okulların tamamen devlet ve Türk düşmanı olduğunu göstermekte, Ermeni ve Rumları kışkırtma amaçlarını açıkça ortaya sermektedir. Nitekim Tanzimat Reformları gereği devlet kademesinde görev alabilen Rum ve Ermenilerden bazıları sadıkça hizmet etmiş olsa da maalesef görevlerini emperyal devletler için kullananların da örnekleri vardır.
      • Levantenler (Levanten = Müslüman olmayıp kendini Frenk zanneden Osmanlı vatandaşı)
        • “Kahve ve bakkallarıyla Rum, modası ile Fransız, paltosu ile İngiliz, birahaneleriyle Alman, müziği ile İtalyan, hamalı ile Türk yeni bir İstanbul doğdu”
          • halbuki hepsi Osmanlı devletine mensuptu (Osmanlı devletinin Müslüman olmayan unsurları)
      • Proletarya ve Lümpen Proletarya (Proletarya = emek gücü dışında bir şeyi olmayan, lümpen = boş gezen)
        • İthal malların yok pahasına vergiyle ülkeye girişine izin verilmesi çoğu sanayiyi bitirmiştir.
        • 1910 yılında İmparatorlukta örgütlenmiş işçi sayısı 150 bine ulaştığını ileri süren yazılar vardır. Batı emperyalizminin bu işçilere uygun gördüğü şartlar korkunçtur. Bir Zonguldak köylüsü 13 yaşından 50 yaşına dek 15 gün tarlada 15 gün madende çalışmakla mükelleftir.
          • Anadolu Demiryollarının Alman Müdürü: Türk işçisi bir lokma kuru ekmek, iki çürük zeytinle geçinebilir.
        • İşçiden çok da işsiz vardır, çünkü sanayi yoktur. Ziya Gökalp’in çömezi Tekinalp bu konuda işsiz insanları tembellikle suçluyor olsa da işin gerçeği emperyalizmin açık pazar haline getirdiği ülkelerde lümpen proletarya sınıfının ortaya çıkışının kaçınılmaz olduğudur. Aşırı sefalet ve aşırı zenginlik yarı sömürge büyük şehirlerinin en önemli özelliğidir.
      • Komprador Devlet (komprador = yabancı ortaklar lehine çalışıp kendi işini de gören yerli)
        • Ali Paşanın Müzürüs Paşaya yazdığı mektuptan: “Görevini yaparken konsolosların hoşuna gitmemek bedbahtlığında bulunan bir vali mahvolmuş demektir. Vükela-yı devlet de aynı durumdadır. Vükelasını azil ve nasp eden padişah değildir.” (vükela = (bakanlar, hükümet yetkilileri))
        • Eskiden Osmanlı’da sefaretler padişahı ancak atandıkları ve gidecekleri zaman görebilirken, hariciye nazırının karşısında çıkmak onlar için bir lütuf iken sefaretler tanzimat sonrası devlete hükmeder oldu. Devlet kadrosu kendine Avrupalı efendi aramaya girişti. Öyle ki sadrazamlar sefaretlerin arzularına göre seçilir hale geldi. Ferit Paşanın hikayesi çarpıcı ve devlet adına üzücüdür. Bab-ı Ali sefaretlerin fikrini almadıkça yenilik yapamaz oldu. Şerefli Türk memurları sefaretlerin baskısı altında ezildi, sefaretin bir mektubu ile memurlar görevlerinden atılır oldu ve namuslu ve korkusuzlar elendikçe geriye pek muhtemelen ailesine bakmak, zorlu ekonomide hayatta kalmak için sefarete boyun eğen memurlar kaldı.
        • II. Abdülhamidin etrafı yabancıların kuklalarıyla doludur. Devlet işleri yabancılara peşkeş çekilmiş, öyle ki paşalar bir İngilizlerle bir Fransızlarla saf tutmuş, kuklası oldukları emperyalistlere de daha çok para için ihanetler etmişlerdir. Paşalar bu yollarla zengin olmuş, emperyalistler zengin olmuş, bu zincirdeki Rum ve Ermeniler zengin olmuş, Türk köylüsü ise ezilmiş, aç kalmış, yok pahasına ya ölene dek çalışmış ya da Müslüman olmayan Osmanlıların muaf tutulduğu ama kendinisin katılmak zorunda olduğu savaşa zorla götürülüp meydanda ölmüştür.
      • 1 Numaralı Komprador: Abdülhamit
        • “İmparatorluğu parçalanmaktan kurtaran bir numaralı dış politika üstadı” “Ulu hakan” :d
          • Ulu Hakan döneminde
            • Ruslar Batum, Kars ve Ardahan’ı almış ve Anadoluda ilerlemiş
            • İngilizler Kıbrıs’ı (Abdülhamitin hediyesi) ve Sudan’ı almış ve Mısır’a yerleşmiş, Kuveyt üzerine egemenliklerini kurmuş, Sina yarımadası (günümüz İsrail’i ve Kahire arasındaki yarımada) ve Akabe’deki (Kızıldeniz’e açılan liman) iddialarını kabul ettirmiş
            • Fransızlar Tunus’a çökmüş
            • Karadağ, Sırbistan ve Romanya bağımsızlık kazanmış, Bulgaristan fiilen bağımsız olmuş
            • Tesalya Yunanistana verilmiş (Atina’nın kuzeyindeki günümüz Yunanistan’ıını oluşturan 13 bölgeden biri)
            • Avusturya Bosna-Hersek’i işgal edip yönetime el koymuş
            • Dulsigno limanı (Günümüz Karadağının güneyinde Adriyatik kıyısında bir liman) ile Boyana Nehri (Skadar gölünden Adriyatik denizine akan günümüz Arnavutluk ve Karadağ’ından geçen nehir) arasındaki arazi Karadağ’a bırakılmış
            • Girit’ten Osmanlı askeri atılmış ve Osmanlı bayrakları indirilmiş
            • Bulgaristan Doğu Rumeliyi ilhak etmiş
            • Balkan Savaşına dek elimizde kalan Makedonyanın ise ciddi bir kısmı yabancı devletlerin kontrolüne geçmiştir
          • Bunlardan ötürü Abdülhamiti suçlamak anlamsızdır, ancak kendisi dış politika uzmanlığından ziyade, geçmişinden anlaşıldığı kadarıyla bir borsa uzmanıdır.
          • Müslümanların halifesi, bugünün Arap şeyhleri gibi kişisel servetinin çok büyük kısmını yabancı bankalarda saklamıştır.
            • İttihatçıların baskısı ve Fethi Okyarın iknalarıyla yabancı bankalardaki bu para Abdülhamit tahttan indirildikten sonra ikna edilerek devlete intikal ettirilmiştir. Ancak servetinin 1.5 milyon liralık (dönemin 1.5 milyon lirası korkunç paraydı) kısmı devlete değil kanunlar gereği mirasçılarına verilmiştir.
            • Osman Nuri Koni 1946’da Abdülhamitin mallarının hesabını CHP’ye sormuştur.
          • Abdülhamit döneminde kurulmaya çalışılan anonim şirketler sultan aleyhine örgütlenmeler olarak nitelendirilmiş ve engellenmiş, zaten kurulsa da açık pazarın Batıya verdiği korkunç imtiyazlar yüzünden yarışamayacak halde olan sanayi kilit altında tutulmuştur. Dönemde bir adet şirket kurulabilmiş, onu da paşalar ve Galata sarrafları kurmuştur.
      • Sultanın Siyonistlerle Pazarlığı
        • Siyonistler para karşılığı Filistin’den toprak satın almak için sultan ile yoğun pazarlıklar yapmış ancak teşebbüsleri başarısız olmuştur.
        • Abdülhamit hırsız paşaları bilerek yanlarında tutar, onlarla her fırsatta alaylar eder, ancak bunlara hırsızlıklarına göz yumduğu için kendine bağlı olduklarına inanmış ve muhteşem jurnal sisteminin piyonları olarak liyakatsizliklerini ve yolsuzluklarını bildiği halde paşalarını görevlerinde tutmuştur.